Prof. Türkeş: Yağmurun Her Damlası Altın Değerinde
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Türkiye’nin kuraklık riskine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Türkeş, “Uzun süreli kuraklıklar artık bir ihtimal değil, yaşadığımız bir gerçek. Bu durum yalnızca tarımı değil, sosyal ve ekonomik yapıyı da dönüştürüyor; göçleri, şehirleşmeyi ve hatta güvenlik politikalarını etkiliyor” dedi.
Uzmanlara göre Türkiye’de artan sıcaklıklar, değişen yağış rejimleri ve azalan yeraltı suyu rezervleri, yalnızca çiftçiyi değil şehirlerdeki su yönetimini, enerji üretimini ve günlük yaşamı da doğrudan etkiliyor.

KURAKLIĞIN TEMEL NEDENİ: YAĞIŞ REJİMLERİNDEKİ DEĞİŞİM
Prof. Türkeş, Türkiye’de kuraklığın farklı nedenleri olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Yağış getiren sistemlerin etkili olmaması, Kuzey Atlantik veya Akdeniz kökenli cephelerin Türkiye’ye yeterli yağış bırakmaması ve yüksek basınç koşullarının egemen olması uzun süreli kuraklıklara neden oluyor. Bu durum, meteorolojik kuraklıkla başlayıp zamanla tarımsal ve hidrolojik kuraklıklara dönüşüyor.”
Uzman, özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Batı Anadolu’nun bazı kesimlerinin yarı kurak veya kurak alanlar olduğunu vurguladı.
KURAKLIK EN ÇOK HANGİ BÖLGELERİ VURUYOR?
Türkeş’e göre kuraklık, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde en yoğun şekilde hissediliyor. Ayrıca Batı Karadeniz’in bazı kesimleri de zaman zaman kuraklıktan etkileniyor.

“SU KITLIĞI, GÖÇ VE GÜVENLİK RİSKLERİNİ ARTIRACAK”
Prof. Dr. Türkeş, gelecekte iklim değişikliğinin toplumsal etkilerine dikkat çekerek, “Kötümser iklim senaryolarına göre 2040’lı yıllarda 250 milyona yakın insan kuraklık, çölleşme ve su yetersizliği nedeniyle göç etmek zorunda kalabilir. Türkiye de bu süreçten etkilenme riski taşıyor” dedi.
TARIMDAN KENTE GÖÇ HIZLANIYOR
Türkeş, Türkiye’de kuraklığın ve yeraltı suyu azalmasının tarımdan kente göçü artırdığını belirtti. “Eskiden mevsimlik olan göçler artık kalıcı hale geldi. Tarımdan uzaklaşan insanlar büyük şehirlere yöneliyor” ifadelerini kullandı.

DENİZ SUYU ARITMA TEKNOLOJİLERİ YAYGINLAŞACAK MI?
Deniz suyu arıtma sistemlerinin (desalinizasyon) Türkiye’de sınırlı olduğunu hatırlatan Türkeş, “Bu teknoloji dünyada giderek ucuzluyor. Ancak arıtma sonrası kalan tuzlu suyun denize bırakılması ekosistemlere zarar veriyor. Yenilenebilir enerjiyle desteklenirse bu etki azaltılabilir” dedi.
Türkiye’de şu anda bu sistemlerin Antalya, Muğla ve Ege kıyılarında turizm tesisleri ve enerji santrallerinde sınırlı ölçekte kullanıldığını aktardı.

“KURAKLIKLA MÜCADELE PLANI KÂĞIT ÜSTÜNDE KALMAMALI”
Prof. Türkeş, mevcut önlemlerin yetersiz olduğuna dikkat çekerek, yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı:
Su kaynaklarını korumak ve izlemek,
Yeraltı sularını depolamak,
Orman ve su havzalarını korumak,
Tarım alanlarını verimli kullanmak.
“Kuraklık koordinasyon kurulları kâğıt üstünde var ama dinamik ve bütünleşik çalışmıyor. Bu sistemler otomatik ve izlenebilir hale getirilmeli” dedi.

SU STRATEJİK BİR GÜÇ ARACI
Türkeş, Orta Doğu’da suyun artık stratejik bir unsur haline geldiğini vurguladı:
“Kuraklık arttıkça suyun güvenlik ve jeopolitik önemi de artıyor. Su, enerji kadar stratejik bir araç haline geldi. Birleşmiş Milletler ve bölgesel güçler bu konuda yeni düzenlemeler yapıyor.”